Abdulmuttalip Çoban

Abdulmuttalip Çoban

"Biz Çin'i Değiştiremezsek Çin Bizi Değiştirecek"

"Biz Çin'i Değiştiremezsek Çin Bizi Değiştirecek"

 

 

ABD’nin 45. başkanı Donald Trump döneminde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Mike Pompeo, 24 Temmuz 2020 tarihinde California eyaletinin Yorba Linda ilçesindeki Richard Nixon başkanlık kütüphanesinde yaptığı konuşmasında Çin ile ilgili önemli ifadeler kullanmıştı. Bu konuşmasında öne çıkan en önemli başlık ise Biz Çin'i Değiştiremezsek Çin Bizi Değiştirecek ifadesi olmuştu. Pompeo konuşmasında özetle Çin’in verdiği sözleri tutmadığını ve bundan dolayı da koronavirüs salgınından çok ciddi şekilde etkilendiklerini belirtmiş ve bunun yanında Pekin’in Şincan gibi belli bölgelerdeki baskı rejimini sürdürdüğünü belirterek Çin’in bir tehdit oluşturduğunun altını çizmişti. Çin’in özellikle ABD’nin ticari faaliyetlerini çeşitli yollarla engellediğini dile getiren Pompeo, Çin ordusunun güçlendiğini de belirterek tüm bu durumların hem ABD için hem de uluslararası arena için ciddi tehdit oluşturduğunu ifade etmişti.

Geldiğimiz noktada ABD’de başkanlığa Joe Biden gelmiş ve birçok noktada yeni gelişmeler yaşanmış ancak tehdit unsuru olarak Çin değişmemiştir. Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı James Steinberg’in yazısında belirttiği gibi ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçilerin hemfikir olduğu konuların başında Çin tehdidi ve ABD-Çin ilişkilerinin son yıllarda dramatik şekilde kötüye gittiği düşüncesi olmuştur. Steinberg ayrıca yazısında Barack Obama ve Donald Trump dönemlerinde yayınlanan ulusal güvenlik stratejilerinden hareketle zamanla gelişen ortaklığın son yıllarda jeopolitik rekabete dönüştüğünü belirtmiştir. Yakın zamanlarda başkanlığa seçilen Joe Biden yönetimi de Çin’i bir tehdit olarak nitelendirmiş ve Çin ile ilişkilerini giderek büyüyen bir rekabet olarak tanımlamıştır.

Joe Biden Yönetimi’nin Çin Tehdidine Karşı Hamleleri

[Fotoğraf: AP]

      ABD’nin 46.başkanı Joe Biden ilk yurtdışı gezisini Avrupa’ya yapmıştı. 9 Haziran 2021 tarihinde İngiltere’ye giden Biden burada G-7 Zirvesi nedeniyle birçok Avrupa devleti liderleri ile görüşmüştü. Daha sonra ise NATO zirvesine katılan Biden AB temsilcileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir dizi görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşmelerde genel olarak devletlerarası ilişkiler ön plana çıkmasına karşın özellikle Çin tehdidine karşı önemli bir adım mesajı verilmeye çalışılmıştı. oe Biden’ın bu görüşmelerdeki temel stratejik amacı Çin tehdidine karşı birleşik bir Batı oluşturmaktı. Bu görüşmeler sonucunda Joe Biden amacına ulaşmış gözüküyordu. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel Biden’ın Çin’e karşı bir batı bloğu oluşturulması fikrine sıcak bakmışlardır. Bu iki devlet Çin’in saldırgan tavırlarını azaltmak için uluslararası alanda geçerli bir anlaşma yapılmasını kabul etmişlerdir. Ayrıca Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve rejiminin Avrupa devletlerine karşı küçümseyici tavırları nedeniyle Avrupa devletlerinin bazıları Çin’e karşı tavır almış ve bu durum Joe Biden’ın eline fırsat vermiştir. Bu fırsatları eline geçiren Joe Biden Avrupa devletlerini safına çekmek için bazı konularda tavizler vermiş ve bu adımların bazıları da oldukça fazla uzlaşmacı görülmüştür. Bu adımlara Kuzey Akım II anlaşması örnek verilebilir. Biden yönetimi bu anlaşmayı ilk başta Avrupa için kötü bir anlaşma olarak görmüş, Polonya Ukrayna gibi ülkelerin güvenliğini tehlikeye attığını belirtmiş ve bu projede faaliyet gösteren şirketlere yönelik yaptırımlar uygulamıştır. Ancak daha sonra bu yaptırımları ortadan kaldırmıştır. Özellikle Rus gazını kömürü devre dışı bırakmak için bir fırsat olarak gören Almanya bu adımla iş birliği noktasında ABD politikasını Çin’e karşı kullanmayı seçmiştir. Biden’ın bu adımı ayrıca batı ülkelerinin bölünmesinin önüne geçmesi noktasında olumlu bir adım olarak ifade edilmiştir.

  Amanda J. Rothschild’in The National İnterest’te kaleme aldığı yazısında belirttiği gibi sık sık dile getirdiği Amerika geri döndü sloganı ile hareket eden Biden, selefinin ABD liderliğini gerilettiğini ifade etmiştir. ABD liderliğini tekrar pekiştirmek isteyen Biden, temel politika anlayışı olarak liderlik, müttefiklerin egolarını dizginlemek ve liderler arası uyumu teşvik etmek gibi unsurları belirlemiştir. Bu amaçla Çin’ e karşı bir batı bloğu oluşturmak isteyen Biden’ın stratejisinin temelini ise Rusya’nın Çin’den uzaklaştırılması argümanı oluşturmaktadır.

Biden’ın Büyük Oyunundaki Rusya Faktörü

ABD G-7 Zirvesi ve NATO Zirvesi sonrası Batı devletlerinin birçoğunu özellikle de Almanya ve Fransa’yı Çin’e karşı bir blok oluşturma fikrine dahil etmişti. Biden’ın bu politikasının başarıya ulaşmasında özellikle Rusya’nın duruşu önem arz etmektedir. Putin’in Biden ile hareket etmesi gerektiği noktasında bazı uzmanlar birkaç neden saymaktadır. Melvyn B. Krauss’un “Joe Biden’s Nixon Strategy” adlı yazısında belirttiği nedenlere baktığımızda :

  • Rusya’nın Çin’e ciddi bir şekilde bağımlı hale geldiği,
  • Rusya’nın Batı’ya karşı arasına koyduğu mesafeden Çin’in ciddi şekilde yararlandığı,
  • Rusya’nın Batı ekonomisine dahil olduğunda ekonomisinin sertleşmesinin ve durgunluğa girmesinin önlenebileceği,
  • Rusya’nın Çin ile iş birliğinden az fayda sağladığı,
  • Rusya’ya ticaret sonucu çok az Çin parasının girmesi ve Rusya’nın Batı yaptırımları içinde olması,
  • Sibirya sınırında yaşayan 6 milyon Rus vatandaşın 90 milyon Çin nüfusu ile karşı karşıya kalması nedeniyle Rusya’yı bekleyen demografik sıkıntılar

gibi nedenler uzmanlar tarafından Rusya’nın Biden stratejisine dahil olmasının gereklikleri arasında sayılmıştır.

Joe Biden Çin’in Asya’da dengelenmesi noktasında da önemli ülkelerle iş birliği içerisine girmeye çalışmaktadır. Bu noktada Japonya, Hindistan ve Avustralya gibi devletler ön plana çıkmaktadır. Bu ülkelerle iyi ilişkiler kurarak Çin’e karşı bir strateji oluşturmak isteyen Biden yönetimi sahada da belli adımlar atmaktadır. ABD-Japonya kuvvetlerinin Çin’in Tayvan’a yönelik saldırgan faaliyetlerini engellemek için düzenlediği ortak deniz manevraları bu duruma örnek olabilir. Ancak Çin de ABD’nin bu adımlarına karşılık önemli karşı hamlelerde bulunmaktadır. Koronavirüs salgını nedeniyle aşılama imkanına sahip olmayan devletlere ciddi şekilde yardım yaparak etki alanını genişletmektedir. Çin’in aşı diplomasisine baktığımızda Afrika ülkelerine ciddi oranda yardım yaptığı görülmektedir. Bridge analiz haberine göre Çin’in Afrika’daki ülkelere gönderdiği 33.7 milyon doz Çin aşısının %80'i sadece dört ülkeye gitti: Fas(16.5 m), Zimbabve (4.4 m), Mısır (4.1 m) ve Cezayir (1.8 m). Bunun yanı sıra Çin’in bölgedeki bütün ülkelere aşı yardımı yaptığı görülmektedir.

Fotoğraf : Bridge

Çin, Asya’da ise ABD’nin çeşitli ülkelerle iş birliği yapması nedeniyle bir dizi adımlar atmıştır. Bu adımlara Sri Lanka ve Maldivler ile hem borç hem de ticaret ilişkisi içine girerek yanına çekmesi örnek verilebilir. Bunun yanı sıra Pakistan, Bangladeş, Nepal ve Afganistan ile de ciddi iş birliği içerisinde bulunmaktadır. Ayrıca Çin ASEAN örgütünün en büyük ticaret ortağı olması nedeniyle ABD’nin bu bölgede çok daha ciddi adımlar atmasını engelleyebilmektedir.

Kuşak Yol Projesi ve Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et Stratejisi

Çin son dönemlerde uluslararası arenada etkisini önemli projelerle artırmaktadır. Bu projelerden en önemlisi Kuşak Yol Projesi’dir. Bu proje ile Çin birçok kıtaya ulaşarak önemli oranda devlet ile ticaret ağını genişletme yoluna gitmiş ve bunun sonucunda nüfuzunu artırmayı amaçlamıştır. Bu proje ile şimdiden 4,2 trilyon dolarlık kredi, hibe ve yatırım adımlarını atan Çin, yaklaşık 140 ülkede alt yapı projesine ön ayak olmuştur. Çin’in uluslararası arenada ciddi oranda etki bırakan bu Kuşak-Yol Projesine karşılık Joe Biden yönetimi G-7 Zirvesi sonrası Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et stratejisini ortaya koymuştur. Bu proje ile Biden yönetimi düşük ve orta gelirli ülkelere alt yapı projeleri sunarak Çin ile rekabet etmeyi amaçlamıştır.

Biden bu projelerin gerçekleşmesi için ABD’yi öncü devlet olarak belirtmiş ve projelerin hayata geçmesi için yaklaşık 40 trilyon dolarlık bir bütçe ayırdığını ifade etmişti. Bu bütçe ile özellikle Kuşak yol projesi neticesinde borç bataklığına düşen küçük devletlere kolaylık sağlayarak Çin’in etkisini kırmayı amaçlamaktadır. Biden stratejisinin, Kuşak-Yol stratejisi ile karşılaştırıldığında olumsuz olarak nitelendirilen en önemli argüman ise Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et stratejisinin sadece demokratik devletlere uygulanacağı ifadesidir. Buna karşın Kuşak-Yol stratejisi demokratik devletlerin yanı sıra otokratik ve diğer devlet modelleri ile yönetilen her türlü devlete ön koşulsuz olarak sağlanmaktadır.

Tüm bu gelişmeler ışığında son dönemlerde olduğu gibi gelecek dönemlerde de ABD-Çin rekabetinin her alanda karşımıza çıkacağını görmekteyiz. Özellikle bu rekabet ortamında ABD ve Çin’in belli devletleri yanlarına çekmeye çalışmaları hem ekonomik hem de siyasi açıdan belli tavizlerin de verilebileceğini gözler önüne sermektedir. Bu noktada ABD’nin yönünü özellikle Güneydoğu Asya’ya çevirebileceği yorumunu yapmak mümkündür. Çünkü yıllar boyunca Ortadoğu bataklığında ciddi yaralar alan ABD yeni dönemde Çin ile rekabet etme noktasında yönünü Asya’ya çevirme ihtimali oldukça yüksek. Bu noktada rekabet alanları devlet üzerindeki hakimiyetin yanı sıra, okyanuslar, önemli su kaynakları ve güzergahlar yine iki ülke rekabetinde söz konusu olacaktır. İlerleyen dönemlerde bu alanlarda çok daha kesin ve önemli yorumlar yapma fırsatını elde edeceğiz düşüncesindeyim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum