Mehmet Salih KÖSE

Mehmet Salih KÖSE

VARSA PULUN; HERKES KULUN

 

 Bu sabah; şöyle daldı uzaklara gözlerim. Deniz, dünkü sakinliğinde değil. Sahiller boş. Martılar dizilmişler sıra sıra, yem peşindeler.  Kursakları boş. Bir balık görünce başlıyor martılar kavgaya. Martı çığlıkları. Sen yeme; ben yiyeceğim. Arkada hasta olan martıyı, küçük yavruları düşünen yok. Onlar güçlü martılar karşısında ezik. Martı dünyasında hak yok adalet yok. Güçlü hep önde; önce onun karnı doyacak.Kalırsa öteki zavallı martılar.Bir de martılardan korkan kuşlar,güvercinler. Bu kavgayı çok seyretmiştir çakıl taşları, kumlar.

 Seyrederken denizi; ara sıra kulak veriyorum bahçeye, çevreye. Yalancı bahar aldatmış çiçekleri. Açan çiçekler yağacak bir karda üşüyecekler. Kuşlar ötüyor; bahar melodili. Ama mevsim kış; farkında değiller. Denizin türküsü dün gayet sessiz ve romantik, bugün  kükremiş sel gibi homurdanıyor kumlara. Geriye dönmüş beyaz köpükler. Ama biraz da kirli. Kar sanki yağacak. Duyulmuyor dünkü kahkahalar; şarkılar, türküler. Şubat ayındaki güneş; yalancıymış meğer. Belki de "14 Şubat Sevgililer Günün”e, aşıklar kar ile girecekler. Ama ben 14 Şubat'ı değil,  göz yaşı dolu, çileli ve soğuk; 17 Şubat'ı düşünüyorum. Gidenler ve bir daha geri dönemeyenler. Çavuşlu Deresi, Harşut Irmağı'nda boğulanlar. Yeşil Irmak Vadisinde donarak ölenler. Muhacirlik için batıya göç eden yoksul anneler, babalar, çocuklar, nineler ve dedeler. Unuttuğumuz atalarımız, büyüklerimiz. Soyu sopu yok olanlar. Kimsesizler mezarlığında eski bir taş veya ihtiyar bir servi dibinde uyuyanlar.

İnsan düşündükçe o yıllardaki yoksulluğu; kamçı vuruyor öfke; duyan her gönle. Düşündükçe yüreği kanıyor insanın. Gidenlerin ve bir daha dönemeyenlerin ne izleri kaldı, ne de sesleri. Ölüm sessizliği için öttü baykuşlar. Çileli yıllar. Rus topları ardından evini terk edenler

 Dün deniz durgundu. Bugün hırçın. Böyle anlarda, ansızın gelir farklı düşünceler, takılır insan beynine. İçinden çıkamaz insan, içindeki soruların. Tükenir insan düşündükçe. Galiba; akortsuz bir gün yaşıyorum.  Denize ve topluma bu gözle bakıyorum. Kararmış yüreklerde, ışık olsun istiyorum. Gördüğüm toplumsal olayları ve toplum yapısını ipe dizmek istiyorum. Beyaz ve kirli çamaşırlar gibi görünsün diye.

   14 Şubat Sevgililer Günü gençlere kalsın. 17 Şubat Akçaabat'ın düşmandan kurtuluşunun öncesi hüzünleri bana. Çok da kızıyorum şu güce ve paraya tapanlara. Nedenini toplum yapısı olarak görüyorum; teker teker anlatacağım. Ama siz okuyanlar hep sevinçle karşılayın sabahları. İyiyi, güzeli,kötüyü görün. Az ağlayın, çok gülün; ama bol da düşünün. Daha dün gibi "muhacir "çıkılan günler. Yoksullar ve zenginler. Yoksulların öldüğü ve dönemediği çileli hüzün yolları. Zenginler kayıklarda, yoksul dağlarda eşkıya tarafından soyulmakta. Duyulmayan figan, görünmeyen göz yaşı ve kan. Her eve bırakılan kız çocukları.

 Öyle bir toplumsal yapıya büründük ki geçmişi unuttuk. Güç sahiplerine karşı duruşumuz değişti. İktidar, siyasi statü, zenginlik; toplumsal yapıya şekil veriyor. Saygı, sevgi ve bağlılık güce yöneldi. Gücün sağladığı üstünlük, önemseniyor artık. Bu sebeple bu toplumda "gücü gücü yetene". Bir kini mi var; ilk söylediği söz;"tırnağım uzasın, sen görürsün". Çivi çiviyi söker sözü bile şarkı oldu; bu toplumda. Etrafınıza bakın "büyük balık, küçük balığı yutuyor".Eskiden bu sebeple sahile vururdu hamsiler.Arkalarında istavritler.Kovalayan Yunus Balıkları. Doğa kanunu mu bu?

Fuzuli derdi ki;"selam verdim rüşvet değil diye almadılar".Demek ki toplumsal çöküş ve kirlenme o yıllarda da var. Halbuki Cengiz Han

'ın buyruğudur: "Kim rüşvet almışsa; aldığı rüşveti(altın) eritin, boğazından aşağı dökün". Yani boğulsun ölsün. Bu buyrukları unuttuk. Madde peşine düştü insanlar."Eli dolu ya; ağa buyur; eli boş, ağa uyur". Böyle insan tipleri türedi toplumda. Artık "bir dirhem et, bin ayıp örtüyor." Paran yoksa sokak yolundur. Bu kış aylarında evsiz insanlar sokaklarda ölüyor. Soğuktan donuyor. Paran varsa; her yerde vardır çulun. Varsa paran, herkes kulun. Devir böyle bir devir Dünya'da. Baksanıza "altın anahtarı olan, her kapıyı açıyor". Hatta "akçası ak olanın; bakılmıyor yüzünün karasına". Muhacirlik mi? Kime ne. Şimdi 14 Şubat. Gelsin reklamlar, süslensin vitrinler.

 Rahmetli anam çok söylerdi;"öksüz dövülünce, vay arkam" diye inlermiş. Böyle bir toplumda birlik beraberlik olması zor. Artık akrabalık,aşiret,soy ,sop,cemaat önemli bir güç olmuş.Hatta cemaat olanlar devleti yıkmak için kirli oyunlara girmiş 15 Temmuz'da.Orta Doğu'da ,İsrail'de cirit atan İngiliz Ajanları Türkleri yetmiş tarikata ayırmış bile. Bugün çok acıdığımız ve üzüldüğümüz Filistin bile bizi arkadan vurmuş. Bunlar tarihi gerçekler. Biz yine konumuza dönelim. (Tarihçi analizcilere bırakalım o yılları.)Toplumsal yapımıza. Bir işimiz mi var,hastanede,karakolda,devlet dairesinde; hep tanış,eş,dost arıyoruz. Hatta hastamız var; doktor seçiminde, tedavide; eşe, dosta ihtiyaç duyuyoruz. (Ya da paran çok olacak.).Bu yapıdayız çoğumuz. Dost olsun da, cehennem kapısında olsun; düşüncesindeyiz. Ola ki bir gün oraya da yolumuz düşer. Çevre, güç önemlidir. Güç; en çok ağalar, beylerdi bir zamanlar. Hatta hala daha toplumsal alanlarda ve siyasal alanlarda itibarları var. Bilhassa da Doğu ve Güney Doğu’da. Hatta onların göç ettikleri Batıda da bu güçleri devam etmekte. "Ağam ol,sözümde ol". "Bey nazarı,hak nazarı". Bu sebeple bilhassa hala bu ağalardan beylerden medet ummakta siyasiler ve insanlar.  Batıda para babaları,doğuda aşiret reisleri,ağalar,beyler. Bu gerçekler hala var.Herkes; " gelen ağam, giden paşam" diyen, güce  bağlı bir toplum.Fayda gelir mi? Toplumsal olarak gelmez. Kendin olmalısın. Aklın var,düşüncen var.Siyasal ve toplumsal statüler,görevler,kurumlar çok önemli güç kaynakları olarak hala görülmektedir. Herkes ;"kim bana verirse yerim; ondan yanayım" düşüncesi toplumsal ilerlemenin önünde bir engel, yanlış yol. .Kültürsüzlük; estetik yoksunluk, katledilen doğa,kaybedilen su,değişen iklim ;kirlenen dünya böyle düşüncelerin ürünü. "Mevki sahibine dokun ve geç; fukaradan sakın geç". Toplumsal çürüme. Ahlak ve erdem erozyonu.  Artık çoğu insan şu sözü  sakız gibi çiğner ağzında:"El etek öpme ile, dudak aşınmaz". "Yağmur yağar taş üstüne; ne söylerlerse baş üstüne". Güç karşısında gösterdiğimiz tutum ve davranışları yansıtırlar. İnsanın vasıfsızlığı.

 Seçimlerde siyasi partilerin yükselişi veya düşüşü bu sosyolojik durumla ilgilidir. Güç el değiştirdikçe; saflar da değişiyor. Bunu en güzel öğretmenler sendikalarında görmek mümkün. Sendikadan sendikaya geçmeler. Yaşadım ve gördüm.

   Türk toplum yapısı güçlüye değil; galiba genlerinde, güce sadık kalmak var. Bu sebeple güçten düşenin dostu olmuyor.

  Bakın doğa kuralları, iklimler bile bize bunu anlatıyor. Dün hava güzeldi.Deniz kenarında insanlar.Ama bugün hava soğuk deniz kenarında kimse yok. 14 Şubat "Sevgililer Günü" sevgi var. Sonra sevgi yok mu? Ya da; 17 Şubat'ta gidip de dönemeyenler için, kaç kişi göz yaşı dökecek?Ya da; bir abide dikilecek.? Yok yok. Acı ve hüzün Karadeniz'de; ama bu konuya el atacak cesaretli ve duyarlı yürek yok.Nedeni açık işte..."Varsa pulun;herkes kulun".Onlar aç ve çıplak gittiler.Yoksuldular. Unutuldular. Bakın bu günlerde 14 Şubat gibi,17 Şubat ve 24 Şubat tanıtımı yapılmıyor. Hani bu şehirde bu "acı, hüzün, çile, ızdırap" için dikilmiş  bir anıt? Ama para pulu olanlar;14 Şubat için bir çiçek,bir çikolata,bir kolye peşindeler. Bu tüketim çılgınlığı ile 17 Şubat; 24 Şubat acı tablosunu yaratanlara para kazandırmaktalar. Emperyalizmin ,kapitalizmin cici adı bu.

 Bizim coğrafya  daha güzel şeyleri hak ediyor. Hala daha bu vatan uğruna şehit olan "parasız, pulsuz" güzel yüreklerimiz var.Daha dün; üç şehit verdik bu vatan için.Ama nedense onlardan da az bahsediyor basın. Az insan sanki yas tutuyor. Kanıksadık. Bizler "parasız, pulsuz" ailelerin;  şehit olan çocuklarını da mı unuttuk? Yazık...Yazık... Muhacirler,muhacirlik; kalbimde kabuk bağlamış bir yara.Bugün şehit olanlarımız taze bir yara.Sağa da, sola da dönsem içim acıyor. Bunları anlattı bana bugün; dalgalı deniz. İnsanı zaman ve olaylar terbiye ediyor.Atılan ok geri dönmüyor. Vakit, insana her şeyi öğretiyor. "Bak zamana zamana,karga vurdu şahana,eşekler arpadan bıktı,küheylan hasret samana,yıl da azdı,kul da azdı". 

 Bir musibet, bin nasihatten iyidir. Teşekkürler kabaran Karadeniz... Sen bu sabah bana anlattın; ben de dostlara yazdım böyle...

 Bu hafta bu kadar yeter. Sağlıklı ve güzel bir hafta daha geçirmeniz en büyük dileğimdir. Aşı sıram geldi bir türlü sıra alamıyorum. Bu nasıl iştir.

  Mehmet Salih KÖSE

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.