İBADETLER BOŞA GİDERMİ

İBADETLER BOŞA GİDERMİ

 “… Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (18/Kehf, 110)

“İnsanlar helak olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helak olur, ancak bildiklerini yaşayanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helak olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.” (Keşfü’l-Hafâ, 2:312)

Dinin esası Allah’ın varlık ve birliğini, kudret ve kuvvetini kabul edip inanmak ve ahlak anlayışını onun rızası doğrultusunda şekillendirmektir. Bunu gerçekleştirmek için ilim ve amelde ihlâslı olmak gerekir. Çünkü amellerin geçerli, ibadetlerin de kabul olması için gösterişten uzak ve ihlâsla yapılmaları gerekir.

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (98/Beyine, 5)

Söz de, düşünce de, davranış da, ibadet de yalnız Allah için, O’nun rızasını kazanmak için olmalı. İbadetlerimizde olduğu gibi hayatımızın her safhasında da bu anlayışın hâkim olması gerekir. Çünkü davranışlarımızı ibadete dönüştürecek olan ihlâstır. O ihlâs ki; insanların beğenisini, takdirini ve övgüsünü değil ama Allah’ın rızasını kazandırır. Aksi durum ise riyadır, gösteriştir, mürailiktir. Riya inandığı gibi yaşamama, gösteriş, iki yüzlük manasına gelir. Riya ibadet ve güzel amellerin ecrini ortadan kaldırır.

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (2/Bakara, 264)

Kamil imam sahibi ibadet ve davranışları Allah için yapar; insanların kınamasına da aldırış etmez.

“Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.” (5/Maide, 56)

Çünkü ibadetlerin geçerli olması ihlâsta olmasına bağlıdır.

“Ameller niyetlere göredir.” (Müslim, İmara, 155)

Allah sizin kalıbınıza suretinize değil de keplerinize bakar." ( Müslim, Bir ve Sıla: 4651)

Riya ibadetlerin ve iyiliklerin ecrini iptal ettikleri gibi başka günahlara da sebep olur. Çünkü riyakâr insan Allah’ın rızasından çok insanların rızasını, beğenisini, övgüsünü ön planda tutar. Maddi ve manevi çıkar düşüncesiyle iyilik yapmaya veya iyi olmaya eğilim gösterir; dolayısıyla ecri Allah’tan değil kuldan bekler. Bu, iman zayıflığının alametidir.

İnsanı bu davranışa sürükleyen sebeplerin başında iman zayıflığı, övünme isteği, dünyada yerilme ve kötülenme korkusu, elindekilere karşı duyduğu hırs ve anlayış gelmektedir.

“Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâla buna aklınız ermeyecek mi?” (28/Kasas, 60)

İnsan makam, mevki, şan, şöhret ve üstünlük sağlayarak sürekli olarak diğer insanların teveccühünü kazanmak ister. Riyakâr insanlar samimiyetsiz ve kişiliksizdirler; göründükleri gibi olamazlar ve oldukları gibi de görünemezler.  Bir yüzlü değil bin yüzlüdürler.

“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?” (63/Münafikûn, 4)

Riyakâr kendini inançta, sözde, amelde, davranışta gösterir. Bu insanlar zayıf karakterli rengi belli olmayan kişilerdir. Bu insanlar dünyalık elde etmek için, makama ulaşmak için başkalarına şirin görürdürler başkanlarının hoşuna gidecek davranışta bulunurlar. Ortama göre hareket ederler; gerek gördüklerinde inanç değerlerini de menfaatlerine alet ederler. Dilleri baldan tatlı, kalpleri ise katıdır.

“Kıyamet gününde, Allah katında en kötü olanlardan bir kısmının da ikiyüzlüler olduğunu göreceksin. Bunlar bazı insanlara bir yüzle, diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır.” ( Müslim, Fedâil 48, hadis no: 2526, 4/1958; Ebû Dâvud, Edeb 39, hadis no: 4872, 4/268)

“Nice mürailer var, veli görünür / İbn-i Mülcem iken, Ali görünür”

diyen Osman Nevres riyâkarı şairane bir şekilde tanımlarken

“Suâl: Ey velî, mü’min nasıl olmalı, söyle!

Cevap: Son anda nasıl olacaksa, hep öyle.” diyen Necip Fazıl da mü’minin tanımını dizeleriyle böyle yapar.

 Değerli okuyucular

 Peygamberimiz ahiret gününde riyakâr insanlar karşılaşacak durumu söyle ifade eder:

Allah’ın Kitabını okuyan, Allah yolunda öldürülen ve malını tasadduk eden ve kimselerden her birine Allah Teala, kıyamet gününde şöyle diyecektir: Birinciye, “Yalan söyledin, aslında filânca bilgindir” denilmesini istemiştin. İkinciye, “Hayır tam tersine filânca korkusuzdu” denilmesini amaçlamıştın. Üçüncüye de, “falancanın eli boldur” denilmesini murat etmiştin denilecektir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) şu açıklamayı yapmıştır: “İşte bu üçü de ateşe girecektir.” (Müslim, İmare, 43; İbn Mübarek, Zühd, 160)

Evet, insan ne yazık ki ibadetine gönderiş katmakta, bundan maddi manevi menfaat ummaktadır. Ama unutulmamalıdır ki bu riya, gösteriş ve övülme duygusu insan ömrünü uzatmaz, rızkını çoğaltmaz. Kendisinden bela musibeti uzaklaştırmayacağı gibi ahirette de çalıştığının karşılığı bulamaz.

Nitekim Hz. Peygamber (sas), riyayı küçük şirk olarak değerlendirmekte ve “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir.” diyerek, ümmetini riyadan şiddetle sakındırmaktadır.

Ashab-ı Kiram dediler ki: “Ya Resûlallah, küçük şirk nedir?”

Resûlullah (sas): “Riyadır. Yani başkalarına gösteriş için ibadet yapmaktır.” Der ve ekler:  Allah Teala, kıyamet günü herkesin amelinin karşılığını verirken, insanlara gösteriş için ibadet yapanlara şöyle der: “Dünyada kendileri için gösteriş yaptığınız kimselere gidin. Bakın bakalım onların yanında size verecekleri bir şey bulabiliyor musunuz?”  (Tirmizî, Nüzur, 9; İbn Mace, Fiten, 9; Malik b.Enes, Muvatta, Büyu, 34; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 124.)

Yazıma son noktayı yine bir hadis-i şerifle koyayım. Ebu Hüreyre ve İbnu Ömer rivayet ediyor:

Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Ahir zamanda, dinle dünyayı talep eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, insanlar(a iyi görünüp, onları aldatmak) için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Dilleri de baldan daha tatlıdır. Ancak kalpleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenab-ı Hakk (bunlar için) şöyle diyecektir: “Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zat-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler."  (Tirmizi, Zühd 60, (2406.2407)

Önceki ve Sonraki Yazılar