TASVİR-İ HAYAL!

AKÇAABAT ÜSTÜNE TASVİR-İ HAYAL!

 

Deniz bu kadar uzak, toprak bu kadar yasak, bağ bahçe bu kadar tutsak mıydı?..

Deniz şehri özlemiş, biz denizi…

Kıyıdan itibaren kale surları gibi yükselen apartmanları aşıp, okşayamıyor rüzgâr Akçaabat’ın yüzünü…

 

Karadenizin tatlı esintisi tepelere ulaşamıyor…

Soluksuz kalmış Akçaabat!..

Denizin kıyısına vurup serenat yaptığı kaldırımları yıkıp, taşlarla doldurduk…

 

Deniz ile şehrin arasına bir bıçak gibi girmiş yol…

Kucak kucağa deniz ile sarmaş dolaş olan Akçaabat, artık denizden kopuk, uzak, yabancı…

 

Kıyılarında denize girebileceğiniz kumsal kalmamış…

 

Sahi Akçaabatlı olarak soruyorum; denizi yaşayabiliyor musunuz?..

En bereketli toprakları, sevgisiz, samimiyetsiz, sağlıksız apartmanlarla doldurduk…

Zeytin ağaçları eşsiz ve yalnız kaldı, incir ağaçları tek tük…

Portakal ağaçları ara ki bulasın…

Dere kenarlarına koca koca evler dikip, yataklarının doğallığını ortadan kaldırdık…

Nefes alacak bir boşluk, rüzgâr esecek bir koridor,  esintinin içlere, tepelere ulaşacağı bir imkân bırakmadık…

Şimdi tepelere nefes alacak tesisler kurmaya başladık..

Onca tütün tarlaları, mısır bahçeleri yâdda kaldı…

Ahanda, Lazlar, Kireçhane ve Kalanima Dereleri susuz…

 

Karadenizin bereketi mazide, balıkçı ağları damlarda asılı kaldı…

Akçaabat denizden uzaklaştı, toprak yeşilden…

Yaşıyoruz Akçaabat’ı, Akçaabat’ı yaşar gibi yaparak…

Eski fotoğraflar ile şimdikini bir yan yana koyun.

Ve, eski yaşamışlarla kendinizi!..

“Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem kendini!” demiş Mevlana.

Akçaabatlılar olarak yıllardır neyi istediğimizi bildik mi acaba?

Nasıl bir çevre?  Nasıl bir mekân?  Nasıl bir şehir?..

Böğrüne böğrüne vurduk şehrin!

Gandhi’nin dediği gibi; “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.”

 

Biz Akçaabat’ı ihtiyacımıza göre değil, hep hırsımıza göre şekillendirdik!..

 

Ellerimizle “cinnet mekânları” oluşturduk…

 

Akçaabat’ı imar adına, imha ettik!..

 

Bu benim çocukluğumun Akçaabat’ı değil!..

 

Velhasıl şu anki Akçaabat, sadece mazideki “Akçaabat” adı kalmış, devşirilmiş, değiştirilmiş, yüreği kopartılmış bir şehir…

 

Akçaabat değil elimizdeki, Akçaabat’ı andıran bir şehir!..

 

“Bu dünyada mutlu olan insanlar; ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan, bulamazlarsa da yaratanlardır.” (G. Bernard Shaw)

 

Ben bildiğim, yaşadığım, özlediğim ve yine olmasını istediğim Akçaabat’tan bahsediyorum.

 

Kendimi eleştiriyorum herkes gibi…

 

Bu güzelliği biz yok ettik zira!..

 

Ben bildiğim, çocukluğumun Akçaabat'ını özlüyorum!..

 

Mevlana  demek istediğimi çok güzel özetlemiş “Kimse sana karşı değil, herkes kendinden yana.” diyerek.

 

Fazla söze ne hacet değil mi?..

 

Allah’a emanet, sağlıcakla kalın diyerek, Necip Fazıl Üstad’ın sözleri ile noktalayalım dilerseniz.

 

“Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan!

Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.