DÜŞ-eş!

Oğuzhan SİVRİKAYA

 

-Oğlum, çıkma oraya DÜŞersin! (Koruyucu aile tipi).
Küçüklüğümüzde duyduğumuz en çok cümle!

*

Sonuç ilgilendiriyor ya bizi hep, sonuç önemlidir. Çünkü hayat gidiş yoluna puan vermiyor.
Sonuç: DÜŞtüm, DÜŞtün, DÜŞtü, DÜŞtük, DÜŞtünüz, DÜŞtüler! Hep birileri bizi DÜŞürmeye KALKtılar.

*

DÜŞe KALKa bir hayat yaşıyoruz…

*

Bırak DÜŞsün çocuk. Büyüdüğünde hafif kalsın acıları.

*

DÜŞmelerimize  DÜŞ ismini verdik. Kandırdık çocukluğumuza verdiğimiz sözleri. Çaktırmadan intihar ettik. Ya da sosyal hayattan istifa ettik bilmeden.

*

Çok DÜŞlü oldu cümlelerim. Çok DÜŞtüm ondandır.

*

Ve gerçek HAYAT…

*

Giderek yalnızlaşıyorum ya da çok derin kulaçlar atıyorum hayata karşı. Anlamadım. Anlayan yalnız mı kalıyor ya da git gide anlaşılmazlığımı oynuyorum.

*

Hayat ayrıntılarda gizlidir.

*

Acının hiçbir dakikasını kaçırmadan yaşıyoruz.

*

Yolda yavaş yürürken biri “EŞ”lik etsin istiyoruz. Yalnızlık olmak istemiyoruz. DÜŞlerin-“eş” leri olmaz. Yalnızdır. Ben DÜŞüm, eşimi bulamıyorum. Sadece tavla oyununda gelir DÜŞEŞ(DÜŞ-eş). O da olasılık hesabı. 36’da bir…

*

Hep yekse hayatınız zar gibi köşeye vurmayın kendinizi. DÜŞ-eş için! Paramparça olursunuz. Kaya değiliz ki rüzgar sadece bizden toz alsın!
*

Biri bana gerçekleri anlatsın!

*

16 Ekim 2010 gecesi yayından çıktım. Limana gittim. Ateş başında sohbet ettik arkadaşlarla, kötüler neden kazanamıyor diye.
Arkadaşım dedi ki “Tük kötülükleri yakıp yok etmeli! Dedi. 
-Onlardan ne farkın olacak? diye sordum.
-“Laf dinlemiyorlar.” dedi.
-Hamuş!(Sustum!)
-“Konuş” dedi.
-Yukarısı bıyık aşağısı sakal dedim. Geçen haftadaki yazımdaki sakalları hatırlattım. Onları neden kestim? diye sordum.
-Güldü. “Ne yapmalı?” diye sordu.
-Kötüler 24 saat çalışıyor. Onlardan fazla çalışmalıyız, dedim.
-“Gün 24 saat. Nasıl fazla çalışalım?” diye sordu.
-Sustum.
-“Ateşe kendimi atmalıyım.” dedi. “Odun gibi yaşamak olmuyor.” diyerek ekledi.
-Gerek yok, dedim. Yanıyoruz zaten. DÜŞüşlerimize DÜŞ adını koyduk. Gece yarısı ateş başında ne işimiz var? diye sordum. 
Her soru bir cevaptır.
-Ne gerek var o zaman bana, hiçbir şey değiştiremezsek ? diye sordu.
-Birkaç edepsize edep öğretmek için! Edepsizlerinde bir görevi var, nasıl davranmamamız gerektiğini öğretiyorlar. Her şey zıddıyla açıklanır. Bir tek Allah (c.c.)’ın böyle açıklayamazsın, dedim.

*

Ateşte yanmaya devam ettik.

*

Fikir terörünün kurbanıyım!

*

Kelimeler DÜŞük oldu, doğuramadı beni.

*

Düşeş atarken hayat zarını, DÜŞlerinize EŞ bulalım diye. Yalnız kalmamak için. Hayatın karmaşasında DÜŞlerimizi unuttuk diye sustuk  Gerçeği DÜŞlerle orantıladık.

*

DÜŞlerime "eş" zamanlı baskın yaptılar!

*

Çok DÜŞtüm. Çok DÜŞürdüler beni. Bende onlar için DÜŞ kurdum.  Bilmiyorsun sen DÜŞün ne anlama geldiğini. Bilme daha iyi! Bunca sevemez kimse bu kelimeye. Bir kelimeye bunca anlam yüklemez. Sen de bir DÜŞtün benim için ancak şimdi gözümden DÜŞtün. Bunca sevgiyi kaldırmaz yüreğim. Ölümüm elinden olsun diye... Düşlerime DÜŞmemeyi öğretiyorum. Ama her defasında! Çok DÜŞtüm, KENDİ DÜŞleyen ağlamazmış. Ben çok ağladım...

*

Teşekkür ederim. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah (c.c.)’a şükretmiş olmuş sayılmazmış.

*

Hayat! Teşekkür ederim… Beni böyle “eş”siz bir insan yaptığın için…

 

Not: Bu yazı  başka bir sitede yayınlanmıştır ve arşiv olarak buraya eklenmiştir...