Bir vatan âşığını uğurlarken…

Berkant PARLAK

Lise yıllarımızda matematik dersimize giren bir hocamız vardı. O zamanki seviyemize göre bize pek resmî ve ciddî gelen bir hoca…

Tarih yaprakları 2007 yılının ekim ayını gösterdiğinde ağzından salyalar akıtan kalleş PKK 12 canımızı Dağlıca’da şehit etmişti.

O gün Akçaabat’ta düzenlenen teröre tepki etkinliklerine, eğitim gördüğümüz Akçaabat Lisesi öğrencilerini toplayarak ilçede bir yürüyüş gerçekleştirmek ve o etkinliklere katılımlarını sağlamak için 15-20 arkadaşımla canhıraş bir gayretin içine girmiştik.

Derslere girmiyor birtakım hazırlıklar yapıyorduk…

Hatta öğrencilerin “sert” gördüğü için diyalog kurmaktan çekindiği müdürümüz Adil Kuleyin Hoca’mızın bile yanına çıkıp “Hocam son iki ders okulu tatil edin, arkadaşlarımızla birlikte şehit düşen ağabeylerimizi anacağız.” demiştik.

Akçaabat Lisesinde okuyan yaşıtlarımız bilir ki Adil Hoca’nın yanına gitmek bile bizim için büyük bir olaydır. Kendisi çok güzel ve sevecen insandır ancak o günün yaklaşımıyla bizdeki psikoloji bu yöndeydi.

Son iki dersimizin hocası da başta sözünü ettiğim matematik hocamızdı. Dersinden kaçıp hazırlanmak için bir şeyler yapacaktım. Koridorda karşılaştım…

Ve o bize resmî, ciddî ve ders dışında bizimle iletişimi olmayacağını düşündüğümüz hocamız yanıma geldi ve ilk kez ders dışında bir şeyler söyledi:

— “Bir şey yapacak mısınız?”

— “Ne konuda hocam?”.

— “Şehitler…” dedi.

Yüzü asık, morali bozuk idi bu vatan sevdalısı hocamın…

— “Evet, hazırlanıyoruz hocam. Dersinize de girmeyeceğim o nedenle.”

— “Gerekeni yapın.

İşte Akçaabat ve Akçaabat Lisesi tarihinde belki ilk belki de tarihî bir olay yaşanacaktı.

Liseli yüzlerce genç o gün Akçaabat’ta yüreklerinin vatan diye attığını ilçe merkezinde gösterecek ve haykıracaktı.

Bize bu şerefli buyruğu veren hocamız Hüseyin Karaçengel idi.

Kendini bugün Hakk’a uğurladık.

Bu satırları yazarken boğazımın düğümlendiğini, gözlerimin dolduğunu hissediyorum.

Sonra lise bitti…

Her bayram kendisini aramaya çalıştım.

Bayramlarda kendisini arayıp bayramını kutladığımda içinde hissettiği sevinci telefonun diğer ucunda hissediyordum.

Sabah ölüm haberini işittiğimde yakıştıramadım.

Sonra baktım ki Cevat Şal Hoca’m da sosyal medya hesabında paylaşmış Hüseyin Hoca’nın ölüm haberini. Altına baktım ki birlikte aynı dönem eğitim gördüğümüz Ünsal Yılmaz kardeşim de şöyle yorum yapmış:

“Çanakkale zaferinin yıldönümü dolayısıyla pano yaptık diye matematik öğretmeni olmasına rağmen sözlüden 100 vermişti. Bu davranışın asla unutulmaz... Allah rahmet eylesin hocam…”

İşte Hüseyin Hoca böyle biriydi…

Mesele 3+3=6 ya da logaritma, trigonometri değildi.

Mesele buydu! Mesele Hüseyin Hoca gibi olabilmekti!

Mesele vatan sevgisinin bir iman olduğunu öğretmekti!

Hocam… Hüseyin Hoca’m… Bugün yüzlerce kişinin arasından törenle sonsuzluğa yolcu oldun.

Doğan güneşin battığı, parlayan yıldızın söndüğü gibi gittin. Sonsuzlukla birleşmeye gittin.

Vatan sevgisini yüreğinde hisseden ve öpülesi elleriyle bunları şiirlerine döken Hüseyin Hoca’m…

Hey yiğitler yiğidi vatan, millet âşığı hocam.

Bizden ululara selâm götür!

Mustafa Kemal'le, Alparslan'la, Çağrı Beğ'le, Bilge Kağan'la, Mete Han'la Tanrı Dağları'nda buluşman dileğiyle...

Bu acundan uğurlanıp o acuna varışın kutlu olsun Hüseyin Hoca'm...

Bize anı olarak bıraktığın fotoğrafta işaret ettiğin al sancağın yolundan ayrılmayacağız.

Ne seni ne bize öğrettiklerini unutmayacağız.

Seni yine senin iki şiirinle uğurlamak istiyorum hocam:

Bin derdi kendine bir dert edindin,

Marifet sendeydi, ben gonca güldüm!

Benimle üzüldün, benimle güldün.

Derdini sinemde çöz öğretmenim!

 

Gül-zârda laleyim; belki menekşen!

Rahiyam seninle her gün, her akşam

Bilgesin, yolundan eminim, şaşmam!

Sözümün eriyim bil öğretmenim.

 

Öbek öbek toplanırdık arada,

Ağladık, sevindik aynı sırada.

Kırgınlıklar olsa bile arada,

Silmek sana hastır, sil öğretmenim!

***

Hani kıraç dağlarında,

Yemyeşil ovalarında,

Beraber uçuyordu kuşlar.

Şimdi

Öbek öbek uçuşan

Kuşlarını göremiyoruz.

Çünkü

Kargalar saldırıyor.

Ne bülbül var ne serçe!

Diyerek

Gözyaşlarını sildiler.

Bu sözlerden pek etkilendim.

Dedim ki:

Can Anadolu’m!

Şehadeti kana kana içen toprak!

Dokunsam sana oluk oluk kan fışkıracak

İman ülküsüyle temizlenmiş

Temel taşların kirlenirken

Dağlarında kara bulutlar,

Zirvelerinde çakallar dolanıyor!

Seni sevenler vuslata ermemiş.

Sana bakan gözler

Kör olmuş sanki.

Aklın nefse esir olduğu gibi

Bâtılın esiri olmuşlar.

Üzülme Anadolu’m üzülme!

Gün gelir

Çakallar avlanır

Vatanda birlik sağlanır.