BİR KAÇ SORGU...

AKÇAABAT ÜSTÜNE SORGULAR…

                İnsanların zevkleri, tercihleri, ruh halleri ve gereksinimleri değiştikçe, bu şehir yapısına, mimarisine ve yapılaşmaya da yansıyor gibi. Hele buna bir de hırs eklenince ve teknoloji hırslara alet edilince…

                Akçaabat’ımızda yıllar önce yaşayan ve çitçilikle uğraşan insanlara bağı bahçeyi taş binalarla donatacağız, elinizden geçim kaynağınızı alacağız deselerdi, kazmayla kürekle diyenler kovalanmaz mıydı? Oysa bu gün, her metre kareye bir daire fazla nasıl sığdırırız diye o güzelim, o verimli ve bereketli topraklar katledilmiyor mu? Her yanı, imansız, gökyüzünü delecekmiş gibi uzanan, soğuk, sevgisiz ve bağrında çıkmış urlar gibi binalar sarmadı mı Akçaabat’ta?.. Sevimli mi bu görünüm? Göze hoş geliyor mu? Ağaçlar içinde cumbalı, çevreye uyumlu Ortamahalle evleri ile kıyasladığınızda, hangisinde yaşamak isterdiniz?.. Resimlerde ve anılarda kalmış Akçaabat’ı mı yoksa bu günkü Akçaabat’ı mı tercih ederdiniz elinizde olsa?..

                Mahalle aralarında, sıcak yaz günlerinde denizden esen, ferahlatan o tatlı esintiye hasret kalmış insanlar. Sokaklarda hava akımı bile zor hale gelmiş. Sadece mezarlıklar kalmış şehrin ortasında yeşil, ağaçlıklı… Beton yığınları, insan ruhunu bile katılaştırıyor. İnsan anatomisi değişime uğruyor. Sanatçı ruhluluktan bahsedebilir misiniz böyle bir kentte? Ya da insanı duygusallaştıracak bir yandan haber verebilir misiniz? Yeşil bahçeler içinde açan  kıpkırmızı bir gelincik, fal tutacak bir papatya görebilir misiniz?.. Yeşili, doğası yok edilmiş bir şehri, yeşillendirmek için ne kadar uğraşır oldu belediyeler, farkında mısınız? Parklar, bahçeler kazanmak için denizi doldurmaktan başka çare kalmamış!..

                Yaşadığımız yerin farkında mıyız? Yoksa yaşadığımız yere bağışıklık kazandık da, ne olursa olsun fark etmiyor mu? Oysa yaşadığımız yerin idrakinde olmak zorunda değil miyiz?.. Zira aidiyetlik duygusu, bizim nereye ait olacağımızla, nasıl bir yapıda olacağımızla da ilgili. Beton yığınları, insan yapısına da etki ediyor galiba ki, bakın gençlere, sinirli, hoş görüsüz, sevgileri bile başka bir çeşit!.. Şiddet içerikli filmler ne kadar reyting yapıyor değil mi? Şiddete ne kadar meyilli olduk!

                Her gün binlerce turist İstanbul’da eski evlerin, eski binaların mimarisine hayran hayran bakıyor ve fotoğraflarını çekiyorlar. Ben daha yüksek apartmanların fotoğrafını çekenini görmedim doğrusu.  Akçaabat’ta da öyle değil mi? Ortamahalle evleri kartpostallarda. Gezilecek, görülecek yerler ve korunacaklar arasında.  Akçaabat’ın böğrüne saplanmış o koca, çarpık binaları kim resmetsin, kim ne yapsın?.. Eleştirisel anlamda, çarpık kentleşmeye örnek göstermek için çekerler fotoğraflarını ancak… Allah gözlerimizi güzele bakmak için yarattı beyler! Yeşile, doğaya, çiçeğe, denize, mehtaba ve ormana bakmak için verdi gözleri. Bakıp ruhu dinlendirmek, iç huzuru yakalamak için!..

                Mazide kalmış Akçaabat fotoğraflarına bakıp ta iç geçirmeyen var mı? O şehir boyunca uzanan kumsalları, tütün tarlalarını, kavak ağaçlarını, top sahasını, mısır bahçelerini, yaz gecelerine nağmeler salan gazinoyu ve her evin önünde ki meyve bahçelerini bilenlerden özlemeyen var mı?.. Gelişim, şehircilik bu mu? Denizi bu kadar uzak, toprağı bu kadar yasak ve bağ bahçeyi bu kadar tutsak yapmak mı?.. Yaşam alanlarımızı cehenneme  çevirmek mi?.. Her güzelliği hatıralara katmak mı?..

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum