İsmail Topal'ın Köşe Yazısı

İsmail Topal'ın Köşe Yazısı

İlçemizde Yayın Yapan Haftalık Gazete Akçaabat Yeni Haber Gazetesi Sahibi İsmil Topal'ın Ses Getiren son 2 Köşe Yazısı.

5 Ocak 2011 Tarihli Köşe Yazısı.

 

ALLAH’A İNANMAYAN MÜFTÜ

Akçaabat Müftüsü Yakup Baki’yi anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Tuhaf bir insan. Yaptığı işlerdeki niyetini olduğu gibi cami kürsülerinden gerçekleştirdiği vaazlardaki niyetini de anlamak mümkün olmuyor benim için.

Geçtiğimiz hafta da öyle oldu.

Müftü Bey Kavaklı Rahman Camii’ndeydi. Popüler üslubuyla seri bir şekilde cemaate hitap ediyordu.

Yılbaşı ertesi ya, haklı olarak, yılbaşında bolca tüketilen içkiye getirdiği konuyu. İçki içenlerin “şerefe” demesine eleştiri getirdi önce.

“Yaptığın iş şerefli mi ki şerefe diyorsun” dedi. Yani içki içenlere şerefsiz demeye getirdi işi.

Burada bırakmadı tabii.

Yaptığı nükte (!)ye başka bir konudan dayanak getirmeye çalıştı bu kez.

Güya Ankara’da imiş ve “Alo Fetva Hattı”nda çalışan bir arkadaşının yanında iken devlet memuru bir bayan aramış. “Cinsel ihtiyacımı işyerimdeki arkadaşlarla gideriyorum; eve gidince ise eşime isteksiz davranıyorum. Acaba eşime isteksiz davrandığımdan ötürü günahta mıyım?” diye sormuş bu bayan memur.

“Kadına bak, yaptığı zinadan değil kocasına davranışından hüküm soruyor” diyerek gürledi Müftü.

Örneğe bakar mısınız?

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Böyle hayattan uzak bir durum cemaate anlatılır mı hiç?

Hele bu cahil kesime, çalışan kadınlarla ilgili değişik çağrışımlar yaptırtacak bir duruma Müftü aracılık eder mi hiç?

Camideydim. Yanılgıya düşmüştür. Lafın nereye gideceğini anlayamamıştır diye düşündüm. Es geçtim.

Ama iki gün sonra bu kez bir başka dostumdan duydum aynı vaaz içeriğini.

Müftü Bey Pazar günü vaaz verdiği Mezarlık Camii’nde de aynı konuyu aktarmış.

Pes vallahi. Gerçekten pes.

Bir Müftü, böylesine abuksabuk bir şeyi, hem de gerçek olup olmadığını, hayatta karşılığının bulunup bulunmadığını bilmediği bir şeyi böyle pervasızca, hem de cami kürsüsünden konuşur mu?

Bir müftü lafının nereye gittiğini ya da gideceğini bilmez mi?

Mesela ben şimdi size tanıdığım, bildiğim bir Müftü Allah’ın varlığını inkâr ediyor, peygambere sayrılı bir insan diyor, desem olur mu?

Üstelik bu söylemimi Allah’ın adını da ağzıma alarak yemin ederek pekiştirsem, Müftü Bey buna ne der?

Köpürür tabii. Bir Müftü böyle şey yapar mı diye ortalığı velveleye verir. Bizim hakkımızda da demediğini bırakmaz.

Bu da öyle bir şey.

Kaldı ki O, “bir devlet memuru kadın” diyerek kategorize ettiğin hayal kahramanına kürsüde yer verirken doğruyu söyleyip söylemediğini bile bilmiyorken; ben söylediğim sözün doğru olduğunu sonuna kadar ispata hazırım. İnanmıyorsa Çankaya’da Müftülük yapmış ve daha sonra silahlı bir saldırı sonucu öldürülmüş olan Turan Dursun’un hayatına bir baksın hemen.

Sadece konuştuğuna değil, yaptıklarına da anlam veremediğimi söylemiştim.

Bu vaazın ardından yaptığı da yine öyle bir şey oldu.

Müftü Bey, yine caminin içerisinde para toplattı. Hem de yasa dışı bir iş olduğunu defalarca yazmış olmamıza, Diyanet İşleri Başkanı’nın defalarca uyarıda bulunmuş olmasına rağmen.

İzan yoksunu olarak itham etmek biraz ağır olur ama yasa tanımaz olduğu kesin Müftü Bey’in. Bu gücü nereden alıyor bilmiyorum ama eğer bu ülke hukuk devletiyse bunun mutlaka hesabı da sorulmalı.

 

AHMET HULUSİ

Geçtiğimiz hafta internette bir tanıtım yazısına rastladım Ahmet Hulusi’nin “Kur’an-ı Kerim Çözümü” isimli mealinin. Altına not da düşülmüştü; dileyen herkese ücretsiz gön-derileceğine dair.

İnternetten kayıt formunu doldurdum. İki gün sonra telefonla aradılar beni. Siparişi teyit ettim.

Tam bir hafta sonra da kargo geldi. Ödemeli de göndermemişler. Kargo ücretini de Kitsan isimli yayınevi üstlenmiş.

Allah’ın kitabını para karşılığı satmak gibi bir duruma düşmediği ve 750 sayfalık kitabı ücretsiz olarak gönderdiği için Ahmet Hulusi’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

 

TURHAN BEKTAŞOĞLU

Turhan Bektaşoğlu’nu tanımayanınız yoktur zannedersem.

Belediye’nin yıllardan beri Evlendirme Memurluğu’nu ve Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nü yapıyor.

Akçaabat için birçok örnek çalışmaya imza attığı gibi çoğu zaman da Akçaabat Belediyesi’nin halka dönük yüzü olarak bir basın mensubu gibi hummalı bir çalışma temposu ortaya koydu.

Çalışmaları bugün olmasa bile zannedersem ileride daha iyi takdir edilecektir.

Bektaşoğlu’nun bu görevlerine geçtiğimiz hafta bir yenisi daha eklendi. Hem de Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde olduğu gibi vekâleten yürütülecek bir görev değildi bu. Turhan Bektaşoğlu Akçaabat Belediyesi’nin kadrolu İtfaiye Müdürü olarak atandı. Yani yıllardan bere Akçaabat’ın yıldızının parlaması için uğraş veren Bektaşoğlu, bu kez parlayan alevleri söndürecek birimin başında olacak.

Diğer görevlerini de yürütecek olan ve koltuğunun altındaki karpuzların sayısını daha da artıran Turhan kardeşime asaleten atanmış olmasından ötürü tebriklerimi sunuyor; çalışmalarında başarılar diliyorum. 

 

 

 

11 Ocak 2011 Tarihli Köşe Yazısı.

 

BİR YAZININ YANSIMALARI

Geçen hafta kaleme aldığımız “Allah’a İnanmayan Müftü” başlıklı yazımız, bugüne kadar kaleme aldığımız yazılar arasında toplumda en fazla yansıma bulan yazılarımızdan biri oldu.

Toplumun hemen her kesiminden okurum, yazımdaki hassasiyeti paylaştığını ifade etti.

Birçok okurum da konuşmaların yapıldığı camilerden birinde olduğunu ve bu vaazı duyduğunda tüylerinin diken diken olacak derecede bir hissiyata kapıldığını ifade etti. Bu hissiyatı, gerekirse yayımlamam koşuluyla elektronik postaya döken okurlarım da oldu.

“Niye yazdın ki?” diyen tek bir okurum bile çıkmadı.

Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek denli kişi ise yazının başlığını ağır bulduğunu ifade etti.

Bunlardan biri de Trabzon İl Müftüsü Sayın Veysel Çakı Hocamız.

Telefonla aradı, çalışmalarımızda başarılar diledi, iyi bir yıl temennisinde bulundu.

İrticalen yapılan konuşmalarda, hatta vaazlarda, bazen istenmeyen kelimelerin de ağızdan çıkabileceğini; bunun kendi hayatında da karşılığı olduğunu da ifade etti Hocamız.

Konuyu ilçe müftüleriyle yapacağı toplantıda gündeme alacağını da ifade ettikten sonra başlık konusuna geldi.

“Gerçi biz de kampanyalarımızın toplum-da yansıma bulması için benzeri yolları kullanıyoruz” dedi ve ekledi:

“Kastettiğiniz yazınızdan net bir şekilde anlaşılıyor. Ama keşke bu kadar sert bir ifade kullanmasaydınız. Lütfen söylediklerimin tümünü ve bu tespitime de köşenizde yer verin.”

Hocam’a “kısasta hayat vardır” ilahi tespitini hatırlatmayı abes gördüm. Ama bu köşenin herkese açık olduğunu, mutlaka konuştuklarımızı bu sütunlara aktaracağımı söyledim.

Aynı kibarlıkla esenlikler diledi ve “cami içerisinde para toplama konusunda da yasaların belirlediği durumu muhafaza için” yeniden arkadaşlarıyla kesin bir dille konuşacağını da sözlerine ekledi.

İl Müftüsü’nün araması ve yazdığımız konudaki değerlendirmemize destek vermesinden memnuniyet duydum.

Duyarlı bir yönetici böyle olmalı zaten.

Aynı duyarlılığı Akçaabat Kaymakamımızın da gösterdiğini ve İlçe Müftüsü Yakup Baki ile hafta içerisinde görüştüğünü de haber aldım.

Şunu hemen ifade edeyim: Bizim hiçbir kimse ile hiçbir meselede bir husumetimi bırakın karşıtlığımız bile olmaz.

Biz, bu köşenin en üstünde yer alan ilahî kelamı kalbimizde zikretmeden güne başlamayı her zaman ayıp sayarak işimizi yaptık; bundan sonra da öyle yapacağız.

Allah da bize bundan başkasını nasip etmesin.

 

ÇUKUR PROBLEMİ

Bir sorunu çözmek yeni yeni sorunların otaya çıkmasına sebebiyet veriyorsa o sorun çözülmüş olmaz.

Tıpkı cezaevlerinden bugünlerde yapılan salıvermeler gibi.

Bu konuda hükümetin adli kurumlardan daha haklı olduğu kanaatini taşımama rağmen; durumun tıpkı yazımın başında verdiğim tespite uygun geliştiğini de gözardı edemem.

Konunun yeniden ivedilikle ele alınması ve bu kez gerçekten “çözülmesi” gerek.

Ama Temel’in çözümü gibi değil:

Köyün birinde bir çukur varmış ve herkes bu çukura düşerek yaralanıyormuş. Köyün ileri gelenlerinden 3 kişi toplanmış.

Birincisi:

- Çukurun yanında bir ambulans beklesin hastaneye çabuk yetiştiririz, demiş.

İkincisi:

- Çukurun yanına bir hastane yaptıralım düşenlerin hastaneye yetişmesi zaman almaz, demiş.

Sıra Temel'e gelmiş:

- Sizde hiç akıl yok demiş: bu çukuru kapatalım hastanenin yanına bir çukur açalım, demiş.

 

IŞIKLAR ÇPL

Geçtiğimiz günlerde Işıklar Çok Programlı Lisesi’ne konuk oldum.

Çocukluğundan beri tanıdığım, artık eğitim ordumuzda söz sahibi olan bir nefer konumuna gelecek denli aşama kaydetmiş olan yani yaşlandık demenin başka bir yolu bu Ömer Özbayrak kardeşimin davetine icabet ettim.

Işıklar Çok Programlı Lisesi’nin öğrencileriyle gazetecilik ağırlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik.

İyi de oldu. Rahmetli Dedem Ömer Yılmaz’ın doğduğu yer Işıklar; yani benim de bir parçam Viseralı anlayacağınız. Onu da yad ettim söyleşimde.

Çocuklar kendileriyle bir ünsiyet kurulmasından duydukları memnuniyeti alkışlarıyla dile getirdiler. Bu da hoşuma gitti.

Güzel bir gündü. Bu güzellikte okulumuzun genç öğrenci kadrosunun gerçekleştirdiği işleri yerinde görmenin de etkisi oldu. Pırıl pırıl bir eğitim kurumu ortaya çıkarmışlar. Bunu da, gazetemize dahi haber vermedikleri için biliyorum, herhangi bir reklam ya da makam beklentisi olmadan gerçekleştirecek kadar de erdemli yapmışlar.

Kendilerini bir kez daha kutluyorum.

Üzüldüğüm tek nokta ise koskocaman bir binaya ve lojman gibi eklentilere de sahip olan bu binamızda topu topu 130 çocuğa eğitim hizmeti verilmesi. Kaynak israfının bir örneği de bu olsa gerek.

Ama bunun önüne geçilebilir.

Işıklar Akçaabat’a olduğu kadar Düzköy’e de yakın. Yani bu öğrenciler, aynı eğitimi her iki ilçede de alabilirler. Üstelik fazla bir masrafa ihtiyaç duyulmadan devlet tarafından bile taşınabilirler.

Binayı kapatalım demiyorum; sakın ha.

Ama mesela Anadolu Öğretmen Lisesi için ideal bir bina.

Sosyal Bilimler Lisesi için de. Bu yeni oluşum yapılırsa beldeye de bir hareketlilik gelir kanaatindeyim.

Yetkililer bunu bir düşünsünler istedim.

 

ORHAN FEVZİ GÜMRÜKÇÜOĞLU

 

Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu alışılagelmiş bürokratlardan biri olmadığını zaten Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı zamanında da göstermişti.

Sevecen kişiliğini sadece yüzüyle belli etmeyip işine de ve yaşamına da yansıtması, Volkan Abi gibi bir isim karşısında seçimi almasının başlıca etkenleri arasında yer aldı kanaatimce.

Bakan olduktan sonra da aynı tutumunu hiç bozmadan sürdürdü. Nasıl sürdürmesin ki; bu tarz onun yaşam biçimini oluşturmuş.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Akçaabat Teknik Lise ve Çok Programlı Lisesi’nden bir heyeti kabulünde de bunu müşahede ettik.

Basın bürosundan ya da Özel Kalem’inden herhangi birine vermediği not alma görevini genç bir liselinin önünde bile titizlikle yaptı. Bir gazeteci gibi en ince ayrıntısına kadar görüşmeyi not etti.

Aynı samimiyeti bu hafta başı kutlanan “Çalışan Gazeteciler Günü”nde de bizlere gösterdi. Trabzon’da kimsenin hatırlamadığı bu günde ilçedeki basın mensupları da dâhil olmak üzere tüm basın mensuplarını ağırladı.

Orada da aynı samimiyet hissiyle hiçbirimizi ayırmadan kucakladı.

Bu hafta ise Şehit Gökhan Uzun Fen Lisesi öğrencilerinin konuğu olacak. Zannedersem orada da aynı enerjiyi liseli gençlerimize aktaracaktır.

Trabzon’un olduğu gibi ilçemizin de böyle yöneticilere ihtiyacımız var.

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Haberler